Yaşam bir koşturmaca; ben de onun içinde kendi maratonumu tamamlamaya çalışırken; o günlerde, aniden gelişen olayların içinde bulmuştum kendimi. 3 gündür sol gözüm sanki şişe dibinden bakar gibi görüyor, ağrıyordu. Kendi kendime söylenmeye başlamıştım, “Bu da nereden çıktı” diye.

Bu garip durum beni iyiden iyiye rahatsız etmeye başlamıştı ve bir göz doktoruna gitmeye karar verdim. Koşturmacalı günlerimin içinden bir günün bir anında gittiğim göz doktoru, göz sinirimde bir iltihap olduğunu buna “optik nörit” denildiğini ve araştırılmak üzere bir nöroloji uzmanına başvurmamı önerdi.


O gün kafamda deli sorularla girmiştim nöroloğun odasına.

Doktor Bey önce beni sabırla dinledi, şikayetimi sordu. Daha sonra geçmişimde kolumda bir uyuşma, denge kaybı, çift görme veya uzun süren bir baş dönmesi olup olmadığını sordu ve, “Ailenizde, nörolojik hastalığı olan var mı?” diye de ekledi.

Yan yana gelmiş o iki harfi ilk orada duymuştum; MS’i. “Genel konuşurken, neden MS özeline girdi?” diye de merak etmiştim.


O gün doktorun bana söylediği sözcükleri hiç unutmayacağım.

“Ahmet Bey öncelikle bir VEP testi yaptıracağız, buradan göz sinirinizin etkilenip etkilenmediğini anlarız, ayrıca ilave olarak ilaçlı beyin ve boyun omurilik MR’ı çekeceğiz.”

“MR neden çekilecek Doktor Bey?” diye endişeyle sordum. Son kelimemde sesimin titrediğini hissettim.

“Ahmet Bey göz sinir iltihabı bazı beyin hastalıklarının ilk bulgusu olabiliyor, o sebeple gözümüzden bir şey kaçmasın.”

“Peki…” dedim, başka ne diyebilirdim ki?..

“Eğer VEP testi de tanımızı doğrularsa, kan tahlillerinizde de ek bir sıkıntı yoksa kortizon vereceğiz.”

Kortizonu babaannemden duymuştum ama benimle ne ilgisi olabilirdi ki! Doktora merakla sordum,

“Kortizon mu? Babaannem hapını kullanıyor ama o romatizma hastası.”

“Evet aynen sizin şikâyetiniz de romatizma hastalığı gibi vücudun kendi kendine yarattığı bir hastalık olabilir. Bunu baskılamamız gerek.”


Bir hafta öncesine kadar hiçbir rahatsızlığı olmayan ben, resmen bir check-up’tan geçiyor, kortizon verilecek hale geliyordum. Neyse buna da şükür deyip, tetkiklerimi yaptırmak üzere ayrıldım odadan.


Uzun bir zaman geçmemişti aradan; bütün tetkiklerim tamamlanmıştı ve bana sanki bir an gibi gelen kısa süre içerisinde kortizon alırken buldum kendimi. 5 gün damardan yüksek dozda aldım, mide koruyucu ile birlikte. Doktorumun dediği gibi neredeyse tamamen iyileşmiştim, o akşam da MR sonuçlarım çıkacaktı. “Yarın da onları doktoruma gösteririm” diye düşündüm. Gerçi doktorum bakıp bir şeylerden şüphelendi ama sonuçları görmeden yorum yapmak istemedi. Ben durur muyum, tabii ki anlayacakmış gibi baktım sonuçlara. “2 tanesi aktif olan periventriküler demiyelinizan plaklar” yazıyordu. Bu da neyin nesiydi? Yine kalbim çarpmaya başlamıştı.


Bütün gece uyuyamamıştım. İnternet arama motorlarına keşke bakmasaydım. Ertesi gün zaten nöroloji doktoru bana gerekli açıklamayı yapardı. Demiyelinizan plak ve optik nörit yazınca karşıma hep MS denen hastalık çıktı. Beni neler bekliyordu, internetteki yorumlar ne kadar doğruydu? Sakat mı kalacaktım? Tekerlekli sandalye kullanmak istemiyordum. Bu gece uyku yok, anlaşıldı.


Sonunda doktorumla karşılıklı oturmuş, onu dinlemeye koyulmuştum.
“Ahmet Bey son bir testimiz kaldı. Bulgular MS hastalığını destekliyor, ama MS hastalığını taklit eden veya eşlik eden birçok hastalık var. Bel sıvısı yani BOS incelemesi yapacağız, tabii onay verirseniz.”

“Bel sıvısı mı? Belimden su mu alacaksınız? Bunu internette okumuştum, felç kalabilirsin falan yazıyordu.”

“Yanlış bilgi almışsınız Ahmet Bey, işlemin risklerini ve faydalarını size anlatacağım. Sıvıyı aldığımız yerde omurilik veya beyin yok. Bu sebeple felç kalma riskiniz yok.”


Bel sıvı sonucum “Oligoklonal bant pozitif tip2” olarak sonuçlandı.
MS tanısı konuldu. 2 yıl önce sağ kolumda anlam veremediğim uyuşma atak olarak değerlendirildi, bununla birlikte MR’lardaki plakların sayısı ve yerleşim yerleri tanıyı koydurttu.

Atak için kortizon almıştım, peki koruyucu olarak ne kullanacaktım?


Doktorumla ne yapacağımızı konuşmaya başladık. Verdiği bilgileri ilgiyle dinliyor ve hiçbir şey düşünemiyordum o an. “Ahmet Bey, MS tedavisi özellikle son 20 yılda büyük bir ilerleme kaydetti. İnterferon, glatiramer asetat içeren 4 enjeksiyon, teriflunamid ve de dimetil fumarat içeren MS hapları 1. basamakta yer alıyor, ama hastalık çok aktif ilerlerse zaman zaman ataklarda kortizon verebilir fingolimod hapına ya da natalizumab ve ocrelizumab içeren antikor tedavisine geçebiliriz. Yine olmadı artık 3. basamakta da ilaçlarımız var. Alemtuzumab verebiliriz. Bu tedavilerin çoğu ülkemizde var ya da yakın zamanda gelecek. Basamaklı tedavi uyguluyoruz.”


Bir yandan hüzünlüydüm “Neden ben?” diye sormaktan kendimi alamıyordum, bir yandan da hastalığımla ilgili bu kadar araştırma yapılması ve tedavilerin üretilmesi beni umutlandırıyordu. Hastalığımın babadan oğula geçen bir hastalık olmadığını, ama genetik yatkınlık ile beraber hayat boyu yaşadığım bazı enfeksiyonların ve de çevresel faktörlerin hastalığıma neden olduğunu, herkesin MS’inin farklı seyrettiğini ve kişiye göre tedavi planlaması yapılması gerektiğini belirtti doktorum.

İlaçlarımı düzenli kullanıp, belirli periyotlarla kan verip MR çektirecektim. Hayatıma kaldığım yerden devam ediyorum. “MS ile gülüMSe” diye şarkı bile yapmış bir doktor ile hastası.

Olur da atak falan yaşarsam üstesinden gelmiştim bir kez, yine geleceğim. Ayrıca ünlü filozof Nietzsche’nin dediği gibi,

Beni öldürmeyen acı güçlendirir.

“Umudum Umudun Olsun” kitabından 2020

Bağlantıyı kopyala